Alış-veriş yapmanın dayanılmaz ağırlığı

Hepsini istiyorum, hemen istiyorum!

İçinde bulunduğumuz dijital çağ bizi her zamankinden daha çok reklama maruz bırakıyor. Dahası, eskiden sadece aşağı yukarı bizimle aynı şeylere sahip kişilerin hayatına şahit olurken şimdi kendimizi ultra lüks içinde yaşayanlarla kıyaslıyoruz. Bütün bunlar bize sürekli bizde neyin eksik olduğunu söyleyip dururken içimizde ‘’buna ihtiyacım var, mutlu olmak için buna ihtiyacım var’’ diyen bir ses olarak yankısını buluyor.

Bir yandan da dünyanın her yerinde olan biten her kötü olayın anında haberini alıyoruz ve kendi küçük çaresizliğimizde ne kadar güvensiz olduğumuzu hissediyoruz. İşte bu güvende olmama hissi bizi aynı korkunca annesinin memesinde sakinleşen bir bebek gibi dürtüsel yemek, dürtüsel alışveriş gibi durumlara itiyor. O an ne olursa olsun kendi zihnimizden uzaklaşabilmek için bu dürtüselliğe kapılıyor ve sonrasında da pişmanlık ve suçlulukla boğuşuyoruz.

Tezimde yaşam doyumunu etkileyen faktörleri araştırırken maddi durumun temel ihtiyaçlar karşılanana kadar mutluluğa etki ettiğini sonrasında ise ne kadarına sahip olursak olalım sonunda ortalama memnuniyet düzeyimize geri döndüğümüzü okumuştum. Bu bir yandan her şeye adapte oluşumuzla ilgili. Bir yandan aldıkça mutlu olacağımızı varsaydığımız şeylere aslında en başta zaten bizim ihtiyaçlarımızın değil maruz kaldığımız reklamların karar vermiş olması ve bu yüzden de bizi mutlu etmeye zaten etki etmemesi yüzünden. Başka bir araştırma ise neyi satın alacağına karar vermenin başlı başına ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Tercih edilecek ürün sayısındaki çeşitlilik arttıkça karar vermek zorlaşıyor ve yanlış seçim yapıp kötü sonuçlanan bir eylemden sorumlu olmak, karar sonrası pişmanlığı getirerek kişiyi mutsuz ediyor. Belki de bu yüzden bizim yerimize bir ürüne ‘’karar vermiş’’ influencerların linklerine tıklamak istiyoruz. Artan beklentilerin etkisiyle her şeyin en iyisine sahip olma isteği, en iyiden daha azının kabul edilemez hissettirmesine sebep oluyor ve sırf satın aldığımız ürünün daha iyisi var diye bizim için yeterli bile olsa aldığımız üründen mutlu olamıyoruz. Ayrıca kişinin bir tercihte bulunması aynı zamanda diğerlerinden vazgeçmesi anlamına geleceği için kişi verdiği tavizler ve kaçırdığı fırsatlar için üzülmeyi sürdürüyor. ‘’Sürekli bir şeyler satın alıyoruz ve neden hala mutsuzuz?’’ sorusunun cevapları bir nebze böyle. Ama belki de bu soruda da bir terslik vardır, mutlu olmak için daha fazlasına ihtiyacımız olduğu inancı temelde yanlış olmasın? Minimalizmle tanışan ve satın almanın tam tersi sürekli sahip oldukları eşyaları elden çıkarmaya başlayan insanlar bunun onları daha mutlu ettiğini ifade ediyorlar. En temelde bu ‘’ihtiyacım olan her şeye zaten sahibim’’ inancının yerleşmesinin kişiyi eksik ve kusurlu hissetmekten güvende ve mutlu hissetmeye geçirmesinin bir etkisi. Böylece tükettikçe tükenmek yerini vazgeçebilmenin dayanılmaz hafifliğine bırakıyor. Bir şeylerden vazgeçebilmek ‘’yeteri kadarına zaten  sahip olma’’ inancını pekiştiriyor. Bir şeyleri satın almak yerine kendin yapmak, bir şeyleri dönüştürmek, tamir etmek; ihtiyacın olmayan şeyleri oraya buraya depolamak yerine satmak ya da bağışlamak kişinin eşyalarla daha anlamlı bir bağ kurmasını ve hafiflemesini sağlıyor.

Aslında dürtüsel yeme, dürtüsel alışveriş yapma, sosyal medya bağımlılığı gibi durumları anlamak için biraz bağımlılık mekanizmasına bakabiliriz. Bir şeye nasıl bağımlı hale geliriz? Normalde keyif verici bir şey yaşadığımızda beynimiz kimyasallar salgılar ve bu kimyasallar bize keyif hissini yaşatan sensörleri uyarır. Bağımlılıkta ise beynimiz bu kimyasalları normalden daha fazla üretir, buna adapte olmak isteyen beynimiz sensör sayısını da arttırır. Bunun sonucunda biz artık eskisi kadar mutlu hissedebilmek için eskisinden daha fazla sensörü uyarmak zorunda kalırız. Ve normalde bize keyif veren şeylerin salgılattığı kimyasallar artık bu sensörlere yetemez ve biz daha fazlasına ihtiyaç duyduğumuz hissine kapılırız. Oysa beynimiz daha fazla kimyasal ürettikçe daha fazla sensör de oluşturacağı için bu doyum hiçbir zaman gerçekleşmez ve bir dahaki sefere hep daha fazlası gerekir. Bunun önüne geçmek için yapmamız gereken, sıkıcı bir şeyden keyif alabilmek için çabalamaktır. Sıkıcı bir şeyden keyif alabildiğinizde daha fazlasını aramazsınız. Sıkıcı olan iyidir.

 


Ne iyi geldi şu depresyon!..