Gece ve Ayrılık Acısı

Tanışma

Mezun olduktan sonra ilk göreve başladığım çocuk esirgeme kurumunda tanıdım Hicran ve Leyla’yı. Yan yana beşiklerin dizili olduğu 0-2 yaş bebek odasında onların parmaklıklı yatakları odanın en ucunda, pencere kenarında yan yanaydı. Leyla küçücük, sapsarı düz saçlı, açık kahverengi gözleri hep mahsun bakan, sessiz, çelimsiz, ufacık bir bebekti. Hicran da onun kadar zayıf olmasına rağmen daha dirençli, simsiyah lüleli, koyu lacivert gözlüydü. O sıralar yaşları 1,5 civarıydı, ama Hicran daha o zamanlar cin gibi bakışları, bitmeyen çabası ve anaçlığıyla Leyla’ya sahip çıkardı. Uyurken parmaklıkların arasından el ele tutuşurlar, belki de birbirleri aracılığıyla hayata tutunurlardı. Leyla emziğini düşürdüğünde Hicran ne yapar eder parmaklıklardan elini yetiştirir, emziğini Leyla’ya verirdi, Leyla hiç ağlamayan bir bebekti, ağlayacak olursa da Hicran ona kendi emziğini verir, onu güldürmek için çabalardı. Hicran dikkat çekmeyi biliyordu, karnı acıktığında, bir sıkıntısı olduğunda sesler çıkarır, kısa çığlıklar atar yardım isterdi. Hicran’ı sadece Leyla’nın ateşlenip hastaneye kaldırıldığı 3 gün hiç ses çıkarmadan, göz teması bile kurmadan yatağında yatıp onu beklerken hareketsiz gördüm. O gece Leyla hastalandığında bile Hicran adeta bir sorun olduğunu anlamış ve Leyla yerine o ağlayıp yardım istemişti. O gecenin nöbetçi annesi ağlama seslerini duyup odaya girdiğinde Hicran’ın kocaman korkulu gözlerle Leyla’yı işaret ettiğini görmüştü. Leyla halsiz bir şekilde terden sırılsıklam sayıklıyordu. 3 gün sonra iyileşip geri döndüğünde daha canlıydı, odaya geri geldiğinde gözü hemen Hicran’ı aradı, hele onu gördüğünde adeta yavru bir kuş gibi kanat çırpmaya, yerinde duramamaya başladı. Hicran’ın da onu görünce yine o eski neşeli haline döneceğini sanmıştım ama o bir seviniyor bir şaşırıyor ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Kaybetme korkusu bünyesine girmişti bir kere, o an orada olduğuna seviniyor, bir dakika sonra sanki her an kaybolabilir diye korkuyordu. O zaman aklıma, içlerinden birinin evlat edinilme durumunda diğerinin ne kadar boşlukta kalacağı geldi. Bu çocuklar onlara temel ihtiyaçlarını veren yetkililer dışında bütün gün birbirlerinin gözünün içine bakarak büyüyor, dünyadaki yapayalnızlıklarını birbirleriyle telafi ediyorlardı. Yaşları büyürken kalacakları yerler de değişecekti, acaba ne kadar zaman böyle birbirlerini ellerinden tutabilecek kadar yakın kalabileceklerdi. 


Hicran’ın dosyası

Hicran çok sevilen ve çok neşeli bir bebekmiş, annesi ailesini küçük yaşta kaybettiği için daha bir bağlıymış bebeğine. Babası ise çok zengin bir ailenin evlatlık çocuğuymuş ama ebeveynleri zaten çok yaşlıymış, onlar evlenmeden ölmüşler. Ailenin mal varlığına da öz çocuklar el koymuş. Belki de bu benzer kader bu iki kişiyi birbirine sıkı sıkı bağlamış, çok mutlu bir evliliğe doğmuş Hicran. Annesi ona bu ismi verirken uğurlu olacağına inanmış, çünkü kendi annesinin adı Neşe’ymiş ama onu hiç neşeli gören olmamış, o da kızına belki onu acıdan uzak tutar diye bu ismi vermiş; Hicran: Ayrılık acısı.

Fakat bu isim de aynı kaderin tekrar etmesine engel olamamış, Hicran daha yürümeyi yeni öğrenirken bir sabah yatağında güne başlamayı beklemiş, gelen olmamış. Kendisini yavaşça korkuluğun yanından yere bırakmış ve annesinin odasına emeklemiş, annesiyle babası uyuyorlarmış fakat ne yaptıysa onları uyandıramamış. Tam 2 gün o evde zehirlenip ölmüş olan anne ve babasının başında beklemiş. En sonunda ağlama seslerine komşular gelmiş, kapıyı açan olmayınca şüphelenmişler ve polise haber vermişler, kapıyı açtıklarında Hicran kocaman lacivert gözleri korku dolu onlara bakıyormuş.


Leyla’nın dosyası

Leyla reşit olmayan bir annenin gayrimeşru çocuğu, annesi düşük yapmak için çok uğraşmış ama Leyla yine de bir gece vakti canlı olarak dünyaya gelmiş, belki de onu istemeyen annesini bu dertten kurtarmak için olabildiğince erken doğuvermiş. Doğduktan sonra onu hastanede bırakmışlar, günlerce küvezde kalmış, dokunulmadan, konuşulmadan, küçücük bedeniyle hayata tek başına tutunmuş. Belki de bu yüzden yardımı da sevgiyi de dışarıda birinden aramayı bilememiş, sessizlik ve hüzünlü bir bakış devralmış o hayatının ilk günlerinden. Ona yenidoğan ünitesinde bakım veren genç Leyla hemşirenin adını vermişler. Hayata geldiği an gibi, gecenin gölgesi ismine de sinmiş böylece.


inç Öykü
yatılı martı