bir gece ben 11-12 yaşlarındayken arkadaşlarla bir iskelede oturmuş birbirimize korkunç hikayeler anlatıyorduk.
daire olacak şekilde oturmuştuk ve sırtı o kapkaranlık denize dönük olan bendim. kıyıdaki sokak lambasından yüzüme ışık vuruyordu ama ışık onlara arkadan geldiği için ben diğerlerinin yüz ifadesini tam göremiyordum. arada bir arkama sabit bir şekilde bakan birini görürsem anlatılan hikayelerin de etkisiyle tedirgin olup arkamı dönüyor, denizden çıkıp beni kapacak bir şey mi var diye bakıyordum. zaten artık ortam iyice gerilmişti, çıt sesi duysak kalbimiz ağzımızda atıyordu. tam anlatma sırası bendeyken ve herkes bana bakarken sanırım sokak lambasının önünden bir şey geçti ve yüzüme vuran ışık bir anlığına karardı. zaten o son damlayı bekleyen gerilim dolu bir an olduğu için bir anda herkes ayaklanıp çığlık çığlığa benden kaçmaya başladı. ben benden kaçtıklarını anlamadım, arkamdan bir şey kovalıyor sandığım için ben de çığlık atarak peşlerinden koşuyordum, ben koştukça onlar da benden kaçmaya devam etti. sonunda kaçtıkları şeyin ben olduğumu anladığımda dehşete kapıldım, çünkü insan kendinden korksa bile kaçamıyordu, karanlığın içinde yapayalnızdım ve korkuyla kime sığınmak istesem onlar için daha da korkutucu oluyordum.
insanın güven aradığı birini korkutuyor olması iki taraf için de nahoş bir durum.
psikolojik olarak zayıf düştüğüm zamanlarda da böyle hissediyorum. insan bazen baş edemediği güçlü bir duyguya kapılınca ve aklını kaçıracak gibi olduğunda gerçeklik algısını yitirir gibi olur, birisi onu görsün, omuzlarınızdan tutup sarssın ve makul gerçeğin ne olduğunu söyleyiversin ister. ama bu anlarda kimden yardım istediğiniz çok önemlidir, siz zaten korkarken size esas korkup kaçılması gerekenin sizin içinizde olduğunu hissettirecek kişilerden yardım istemeye çalışırsanız hem korkunuz kocaman olur, hem de kendinizle aranız bozulur, utanır ve suçlu hissedersiniz. belki size de oluyordur, hani bazen böyle zamanlarda çırpınmaktan yorulur dibe batarız, hayat kendi hızında devam ederken sizin zaman çarkınızın ayarı bozulur, sesler boğuklaşır, görüntüler bulanıklaşır sanki, yok olmak istersiniz ama yardım isteyecek kadar yaşama içgüdünüz hala kalmıştır, tüm zayıflığınızı göstermek ne kadar zor olsa da, hatta bu sizin suçunuzmuş gibi utansanız da boğulmak istemediğinizi, hala yaşamak istediğinizi biri anlasın diye kollarınızı uzatırsınız. şansınız yaver giderse sizden korkup kaçmak yerine biri sesinizi dinler belki, “korkma” der, elinizi tutup sizi bataklıktan çekip yola çıkarır, “bak buradan yürü” der, “senden kaçmalarına gerek yoktu, yanlış anlamışlar” der, “pişman olma yardım istediğin için” der. bir anda kabustan uyanıp yanınızdaki birine sarılmış gibi, bir bardak su içip rahatlamış gibi, az önceki siz değilmişsiniz gibi sakinleşirsiniz.
bazen en çok korkulan delilikler o kadar kolay kaybolur ki buna hem şaşırır, hem de bu muymuş, bu kadar kolay bir şeyin içinden bunca zaman nasıl çıkamadım diye düşünürsünüz. delilerden korkmayanlar iyi ki varlar, bu cesaret bir onlarda, bir de tüm zayıflığını ortaya döküp sonra üstünü başını silkeleyip tekrar toparlanabilenlerde işe yarıyor. bir kez daha hayatta kalmak güzel.
insanların açıklayamadıkları durumların içinde kalmaları onları başlarına gelen kötü bir şeyin üstesinden gelmelerinden daha çok yıpratıyor. bu durum biz bebekken bile böyle; konuyu çok güzel özetleyen bir psikoloji deneyi var, bu kısacık deneyi özellikle annelik yapan herkesin tam şimdi izlemesini öneriyorum; (still face experiment) https://youtu.be/daNfaqDRkIs
normal iletişim kurduğunuz biri siz neyin buna sebep olduğunu idrak edemeden bir anda size karşılık vermeyi keserse bu videodaki “çirkinin içinde saplanıp kalmak” denilen şey başınıza geliyor. maalesef tek çözümü de her şeyin normale dönmesi. yetişkin durumuna uyarlarsak normale dönmekten kastettiğim şey en azından o ifadesiz yüzün bebeğin gözünün önünden çekilmesi. yani kendimizi bu yok sayılmaya daha fazla maruz bırakmamak. tabii ki her şeyi anlayıp geride bırakmak, anladıklarımız üzücü bile olsa, hiçbir şey anlayamamaktan çok daha kolay olurdu ama bazen açıklama olmadan da yok sayılabilirsiniz. bu durumda yapılacak tek şey kendi kendinize bu duruma aradığınız cevaplarda evet ve hayırlar arasından üçüncü seçeneği de bir açıklama olarak kabul etmek; o da “bilmiyorum.”
bilinmezliği geride bırakma dersi hayatım boyunca en uzun süre alttan bir daha bir daha alıp geçemediğim ders oldu.
-neden böyle oldu?
-bilmiyorum, boşver.